Ortaokul ve Anadolu Lisesi Müdürü İrfan Yılmaz, hoş geldiniz dilekleriyle toplantıyı başlattı ve sözü Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Yalçın Uzuner’e verdi. Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Yalçın UZUNER:” Kitaplarımızı yorumlarken birikimlerimizi birbirimizle paylaşıyor ve entelektüel birikimimizin gelişmesinde birbirimize katkı sağlıyoruz. Bu toplantımızın da diğer toplantılar gibi faydalı olmasını diliyorum. Kitap hakkındaki görüşlerimi belirtmeden önce kitapla ilgili yorumunu dinlemek üzere sözü Ortaokul ve Anadolu Lisesi Müdürü İrfan Yılmaz’a veriyorum dedi. Ortaokul ve Anadolu Lisesi Müdürü İrfan Yılmaz:” Kitap ilk başlandığında akıcı değildi. Sonrasında hoşuma gitti iyi ki okumuşum dedim. Empresyonizm, ekspresyonizm akımları dünyada sanatın gelişmesini katkı sağladı. Salvador Dali nasıl sürrealizm de önemli bir ressamsa Louise Aragon da aynıdır edebiyat için. Daha sonra Fütürizm, Dadaizm akımları kendini göstermiştir. Dadaizm estetiği reddeden, çirkinliğe övgüler yağdıran bir edebi akımdır. Tüm akımlar sanata farklı bir bakış açısı sağlamıştır. Sürrealizm akımının Dino Buzatti’nin de 30-35 yaşlarında bu akımla başlamıştır. Bu kitabı okurken pek çok sergi gezdim diyebilirim. Kitaptaki tasvirler çok başarılıydı. Kale dağların arkasında yok olmuştu cümlesi kitapta gerçeküstücülüğü vurgulamaktadır.” dedi.
Müzik öğretmeni Turgay Bozkurt:” Askerliğin ne olduğunu bildiğimiz için hanım arkadaşlar nasıl okur diye düşündüm. Kendi hayatımızdan da bazı kesitler de buldum kitapta. Bunları: “Dönemin monoton ritmi bizi ele geçirdi, kargalar yuva yapar, kırlangıçlar gider, kaledekiler karga konumunda gibi cümlelerle örneklendirebiliriz. Kitap ilerledikçe ölümle ilgili bazı felsefeler geliştirilmiş. Yaşamın çabuk bittiğinden, geri dönülmez olduğundan bahsedilmiş. Kalede ölmesine izin verilmemesi karakteri çok etkiledi. Ölüm üzücü bir durum.” dedi.
Türkçe Öğretmeni Melihat Çolak hayattaki kırılma noktası ele alınmıştır. Yaşadıklarımızdan ortak noktalar var. Romanda karşılaşılan iki insan tipi var: Biri askeri düzeni hiç sorgulamayan insan tipi diğeri edilgen hazırlanmış hayata kendini kaptıran insan. Kaleyi kader olarak algılıyorum. Gidilemeyen bir yer kale. Kahraman gidemeyeceğini anlayınca kadere teslim ediyor kendini. Kalede sürekli düşmanın gelmesini bekliyorlar. Herhangi bir şey gerçekleşmiyor. İnsanlar da daima hayal ettikleri bir şeyin olmasını beklerler. Hiçlik duygusu da vardır. Hayat, hiçten ibarettir. Kitap Fransızcaya çevrildikten sonra üne kavuşmuş. Öykü ise okuması çok keyif veren bir kitaptı.” dedi.
Matematik Öğretmeni Sema Yalçın:” Hayatın beklemek değil, hayatın yaşamak olduğunu düşünüyorum. Kişi istediğini yapabilmek için eline fırsat geçtiğinde bunu iyi değerlendirmeli. Kitaptan kaderimizi değiştiremeyeceğimizin mesajını aldım.” dedi.
Deniz Çevik Gönül:” Kitapta varoluşçuluk akımını gördüm. Alında birçok akım var, adeta akımlar karmaşası yaşanıyor diyebilirim. Karakter, bir yere ait olamıyor. Kafasında sürekli karamsarlık var. İnsan dünyaya fırlatılmış gibidir. Kahraman kaleye fırlatılmış bir ok gibi. Kendimizi sorgulamamız açısından güzel bir kitap.” dedi.
Savaş Atilla:” Güzel bir kitap. Bütün edebi metinler diğer metinlere gönderme yaparlar. İnsanlık durumu ile ilgili bir şeyler söylüyor. Zaman belirtilmemiş. İtalyan gazetesinde geceli gündüzlü çalışırken yazarın bu kitabı yazdığı ile ilgili açıklaması var. İlk başta kale koymayı düşünmüş daha sonra tatar çölü kararı almıştır. Kale olsaydı gerçekliktir, tatar çölü ise beklentidir. Aslında o beklenti belki hiçbir şeydir, belki de her şeydir. Biz toplumsal olarak Atatürk aydınlanmasının yarattığı bireyleriz. Gelişme bir nevi kopuştur. Zaman bizi tüketen bir şeydir. Eğitim alan bireyler olarak bu kopuşu, hayatı böyle algılıyoruz. Evden ayrılış konusu dikkatimi çekti. Dünya edebiyatında iki kahraman vardır biri Don Kişot’tur bu eylemdir; diğeri Hamlet’tir. Hamlet ise kararsızdır, sürekli düşünür, eyleme geçmez. Düşünme kalıbımızla yaşadığımız ortamın dışına çıkamıyoruz. Evden ayrılan bireyin geri dönüşü yok. Endişe kelimesi çok kullanılıyor. Kalede kalmaya karar verdikten sonra anneden artık bahsetmiyor. Psikanalizin en büyük katmanlarından biri insanoğlunun annesinden ayrılışıdır. Evden ayrılma endişesi kitapta yavaş yavaş düşüyor. Felsefenin üstünde durduğu soru hayat her şeye rağmen yaşamaya değer mi. Kalenin işleyişi askerden çok daha önemlidir. Olmayan düşmana karşı kurulan o kurgu bireyden daha önemlidir. Bireyden çok daha önemlidir.” dedi.
Şevket Ababay:” Kitabı zor okuduğunu söyledi. Kitapta çok fazla betimlemeler var. Bir kale yaşamı var. İnsanları orda tutmanın bir yolunu buluyorlar. Efsane yaratıyorlar. Bazı askerlerin ise kolay terfi aldığından bahsetti. Askeriyedeki katı kurallar olduğundan bahsetti.
Yalçın Uzuner:” Büyük sanatçıların çok önemli sözlerinden biri, kişinin zihninde eserin ne bıraktığıdır. Her kitap gibi bu metin de kurmacayı yansıtır. Kitabın bizde bıraktığı duygu çok önemli. Kitap, kişinin hayat karşısında çaresizliğini ölümle bütünleştirerek anlatıyor. Hatta çok ilginçtir sevgilisi olmasını istediği kız bile onun eski o olmadığını fark ediyor. Artık bıraktığım yerden devam edemeyeceğini söylüyor. Anlatı, Ahmet Haşim’i anımsattı bana. Haşim, bir güne bir yaşam gibi bakar. Merdiven şiirini okuyarak anlatımı zenginleştirmek istiyorum. Tatarların geleceğini bekleyip bekleyip tam geldiği sırada bir patates çuvalı gibi kendisini kapının dışında buluyor. Freud, yaşamın son döneminde kişi ölüme yaklaştığında geçmişine bakıyor. Bu geçmiş iyi ve güzelse kişi kendini ölüme hazır hissediyor. Eğer istediği bir yaşamı olmamışsa da zihinsel olarak zaten ölmüş oluyor. Einstein, ölmeden önce ben görevimi bitirdim diyor. Bir Rus generali ise bir savaşçı ayakta ölmelidir diyor. Necip Fazıl Kısakürek, böyle ölünüyormuş diyor. İşte bu sözler, kişinin ölmeden önceki ruh halini yansıtıyor. Kişi eğer istediği hayatı yaşamamışsa geri dönerek o istediği hayatı yaşamaya çalışıyor. Kitabın sonunda ölüm öncesi mutsuzluğa vurgu yapılıyor.
Esmeray Hoca: “ Kitapta zaman ve din kavramından bahsedilmiyor. Bütüncül şekilde düşünecek olursak sembollerle anlatılmış bir kitap. Roman kahramanı kaleye girerken karşılaştığı komutanı hatırlıyor, sonra kaleye giren bir asker ona komutan olarak selam veriyor. Burada bir döngüden söz ediliyor. Roman o dönemde izi olmasa da postmodern bir yaklaşımla yazılmış.” dedi.
Gülnar Hüsnüoğlu:” Bu dönemdeki insan psikolojisini yansıtan bir kitap. Tom Hears’ın Ada filmini hatırlattı. Adada ayağında top olan bir kişi var kişi adadan kurtulduktan sonra da o sevmediği adayı özlüyor ve tekrardan oraya gidiyor. İşte kişi mutlu olacağı şekilde yaşamalı. Konu kaleleri değiştirmek olmalı. Aksi halde istediği yaşamı elde edemeyecek ve mutsuz olacaktır.” dedi.
Ortaokul ve Anadolu Lisesi Müdürü İrfan Yılmaz:” Bir adım ötesini beklenti halinde olabilmek, gülmeyi bilebilmek ya da isyan etmek… Hayatın uzun ya da kısa olması da aslında biraz da buna bağlı. Çocuklarımızın da gönlünde güzel bir yer açtığımızda, onlara sevgi yüklediğimizde her şey daha güzel olacaktır.” dedi.
Yalçın Uzuner, İyi dilek ve temennilerle toplantıyı sonlandırdı.